1 Ocak 2011 Cumartesi

Volga Nehri'nin hazîn şırıltıları...

Bunu yeni yıla istinaden yazmıyorum fakat yaşlanıyoruz. Hem de hızlı...Yaşımız yıllanıyor, zamanın peşinden koşarken 'ideal'imizi / 'ideal'imizin peşinden koşarken zamanı ıskalıyoruz. Risale-i Nur'larda beni en çok etkileyen satırlar tam da bu hususla ilgili olarak yazılmış. Üstadın sürgün yıllarındaki halet-i ruhiyesi faniliği, acziyeti, teslimiyet ve kullluk sırrını ve bana henüz kendini açmayan birçok sırrı içinde barındırıyor...Sözü uzatmayayım, hakikati onlar anlatsın
...
Harb-i Umumîde, esaretle, Rusya'nın şark-ı şimalîsinde, çok uzak olan Kosturma vilâyetinde bulunuyordum. Orada Tatarların küçük bir camii, meşhur Volga Nehrinin kenarında bulunuyordu. Oradaki arkadaşlarım olan esir zabitler içinde sıkılıyordum. Yalnızlık istedim. Dışarıda izinsiz gezemiyordum. Tatar mahallesi, kefaletle beni o Volga Nehrinin kenarındaki küçük camiye aldılar.
Ben yalnız olarak camide yatıyordum. Bahar da yakın. O şimal kıt'asının pek çok uzun gecelerinde çok uyanık kalıyordum. O karanlık gecelerde ve karanlıklı gurbette, Volga Nehrinin hazîn şırıltıları ve yağmurun rikkatli şıpıltıları ve rüzgârın firkatli esmesi, beni derin gaflet uykusundan muvakkaten uyandırdı. Gerçi daha kendimi ihtiyar bilmiyordum; fakat Harb-i Umumîyi gören ihtiyardır. Güya "Çocukları ihtiyarlatan bir gün." (Müzzemmil Sûresi) sırrına mazhar olarak, öyle günlerdir ki, çocukları ihtiyarlandırdığı cihetle, kırk yaşında iken, kendimi seksen yaşında bir vaziyette buldum. O karanlıklı, uzun gece ve hazîn gurbet ve hazîn vaziyet içinde hayattan ve vatandan bir meyusiyet geldi. Aczime, yalnızlığıma baktım, ümidim kesildi.

O hâlette iken, Kur'ân-ı Hakîmden imdat geldi. Dilim "Allah bize yeter; O ne güzel vekildir." (Âl-i İmrân Sûresi) dedi. Kalbim de ağlayarak dedi:

Garibim, kimsesizim, zayıfım, güçsüzüm, imdât derim.
Affını, yardımını dilerim dergâhından, ey Allah'ım!

Ruhum dahi vatanımdaki eski dostları düşünüp o gurbette vefatımı tahayyül ederek, Niyazi-i Mısrî gibi dedim:

Dünya gamından geçip, yokluğa kanat açıp,
Şevk ile her dem uçup, çağırırım dost, dost!
diye dostları arıyordu.

Her neyse... O hüzünlü, rikkatli, firkatli, uzun gurbet gecesinde, dergâh-ı İlâhîde zaaf ve aczim o kadar büyük bir şefaatçi ve vesile oldu ki, şimdi de hayretteyim. Çünkü birkaç gün sonra, gayet hilâf-ı me'mul bir surette, yayan gidilse bir senelik mesafede, tek başımla, Rusça bilmediğim halde firar ettim. Zaaf ve aczime binaen gelen inâyet-i İlâhiye ile harika bir surette kurtuldum. Tâ Varşova ve Avusturya'ya uğrayarak İstanbul'a kadar geldim ki, bu surette kolaylıkla kurtulmak pek harika olmuştu. Rusça bilen en cesur ve en kurnaz adamların muvaffak olamadıkları çok teshilât ve çok kolaylıkla, o uzun firarî seyahati bitirdim.

Fakat o Volga Nehri kenarındaki camideki mezkûr gecenin vaziyeti bana bu kararı verdirmiş ki, bakıye-i ömrümü mağaralarda geçireceğim. Bu insanların hayat-ı içtimaîsine karışmak artık yeter. Madem sonunda yalnız kabre gideceğim; yalnızlığa alışmak için şimdiden yalnızlığı ihtiyar edeceğim, demiştim.

Fakat, maatteessüf, İstanbul'daki ciddî ve çok ahbap ve İstanbul'un şâşaalı hayat-ı dünyeviyesi, hususan haddimden çok fazla bana teveccüh eden şan ve şeref gibi neticesiz şeyler, o kararımı muvakkaten bana unutturdular. Güya o gurbet gecesi, hayatımın gözünde nurlu siyahlıktı. Ve İstanbul'un beyaz, şâşaalı gündüzü, o hayat gözümün nursuz beyazıydı ki, ileriyi göremedi, yine yattı. Tâ iki sene sonra Gavs-ı Geylânî, Fütuhu'l-Gayb kitabıyla tekrar gözümü açtırdı.
İşte ey ihtiyar ve ihtiyareler! Biliniz ki, ihtiyarlıktaki zaaf ve acz, rahmet ve inâyet-i İlâhiyenin celbine vesiledir. Ben kendi şahsımda çok hadiselerle müşahede ettiğim gibi, zeminin yüzündeki rahmetin cilvesi de gayet zâhir bir tarzda bu hakikati gösteriyor.

2 yorum:

  1. O !Volga Nehrinin kıyısındaki camiide,yer ve gök ile birlikte eda etmiştir namazını.inanırım.inandım...(bazı rüyalar,gerçekten daha gerçek doğruyu söyler bilırim.)
    Ve hılaf-ı me'mul bir surette o km.leri uçarak,bir koluna Hz.Ali kerremallâhu veche,diğer koluna ise Seyyid-ül evliya Gavs-ı A'zam (k.s)girmiş bir vaziyette diyar-i gurbetten,diyar-ı memlekete rücu' ettiğine de inanırım.inanmıştım...
    (bazı gerçekler,maddi algımızdaki gerçeklik kavramını tuz buz edip,fiziği Fizana savurup,gerçek dediğin ya da daha manalı tabiriyle,' "hakikat"dediğin böyle olur' dedirtir.)
    İşin hakikatine bizi de vâsıl eyle ya Rabb!
    Çok istersek,ama çok istersek... vasıl olabilir miyiz ki dostum? ? ?

    YanıtlaSil
  2. Ümitvarım dostum senin adına...

    YanıtlaSil